Akfen Holding, 1976 yılında Ankara’daki bir barakada başlayan hikayesini bugün 5 kıtada, 12 sektörde bir dünya markası olarak sürdürüyor. Holdingi büyüten, bu noktaya getiren ise Hamdi Akın… 22 yaşında, “Hasan Usta’nın oğlu” olarak tanındığı kahvehanede 10 bin liralık ilk işini alan Akın, o gün bugün durmaksızın çalışıyor. Pandemiyle birlikte Bodrum’da daha yavaş bir iş temposuna geçiş yapan Akın’la hem holdingin hem de kendisinin gelecek planlarını konuştuk.

Hamdi Bey, Türkiye’nin sıra dışı girişimci iş insanlarından birisiniz, öncelikle sizi tanıyalım.

17 Ağustos 1954 tarihinde İstanbul’un Fatih semtinde doğdum. 6 yaşımdayken babamın işleri nedeniyle Ankara’ya taşındık. Ankara Yenimahalle’de Mustafa Kemal Lisesi’ni bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi Makina Mühendisliği bölümünden mezun oldum ve iş hayatına atıldım. 1976 yılında ilk şirketimizi kurduk ve ardından mühendislik projeleri ile büyüdük. Daha sonra ise faaliyet alanımızı genişleterek hızla Türkiye’nin dört bir yanında yatırımcı kimliğiyle projeler geliştiren önemli altyapı gruplarından birisi haline dönüştük.

22 yaşında ilk şirketinizi kuruyorsunuz. Ankara’da Büyük Sanayi’de, her şeyin başladığı yer için “Bir masa, bir kasa, bir telefon ve bir daktilo vardı” diyorsunuz. Biraz o hikâyeyi dinleyebilir miyiz? İlk işiniz neydi? O günlerden aklınızda kalanlar neler?

Bahçelievler, Emek Mahallesi’nde oturuyorduk o zamanlar. O bölgede ciddi bir müteahhit kitlesi vardı. Konut yap-sat sektörü çok revaçtaydı. Hepsi bizim evimizin altındaki kahvehanede toplanırdı. Beni Hasan Usta’nın oğlu olarak bilirlerdi. O kahveye her gün gider, onlarla arkadaş olurdum. Bütün müteahhit arkadaşlar aralarında demiri, çimentoyu nereden aldıklarını konuşur ve tam anlamıyla bir borsa oluşurdu. Ben de ilgiyle dinlerdim. Çünkü okuldan mezun olduğumda onların içerisine ama mühendis kartımla gireceğimi bilirdim.

1976’da şirketimi kurdum ve imalathanemi açtım. Evet bir baraka idi, etrafında 1-2 dönümlük arsa vardı ama çok büyük bir kasa almıştım. Hani bir kasa, bir masa derler ya. İşte işe böyle başladım. O arkadaşların hepsi toplanıp geldi bir gün. “Madem ki işe başlıyorsun, sana ilk siparişi biz verelim. Bize Emek Camii’nin kazanını yapacaksın” dediler. 10 bin liralık bir siparişti. Böylece iş hayatına adımımı attım.

"İş hayatımdaki dönüm noktam” dediğiniz bir olay var mı?

Birkaç tane dönüm noktası var. Her biri bir kademe atlama… TAV’la birlikte hem İstanbul’a hem İstanbul Havalimanı’na sıçramış olmamız ufkumuzu açtı. Bizim cesaretimizi, vizyonumuzu artırdı. 1997’de başlatmış olduğumuz bu girişimi devam ettirerek diğerlerine göre öncelik elde ettik. Dolayısıyla da pozisyon olarak daha çok rahat ettik. Bu bizim diğer birçok işimizde daha önce hareket etmemize sebebiyet verdi. Çünkü çok önce deneyim kazanmıştık bu konuda. Bunun için TAV hakikaten bir kilometre taşı sayılabilir.

Akfen Holding 46’ncı yılında inşaattan deniz limanı işletmeciliğine, enerjiden gayrimenkule, turizme kadar pek çok sektörde var. 5 kıtada 12 sektörde 65 binden fazla istihdam yaratıyorsunuz. Bir barakadan dünyaya açılan bir marka… Sizce nedir bu başarıyı getiren?

Biz birinci nesiliz, bu yüzden kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Risk her zaman alınabilecek bir şey. Birinci nesil, ikinci nesil gibi risk tanımı yapmaz, daha cesurdur. Sıfırdan geldiği için sıfıra dönmek kabul edilebilir bir şeydir. O bakımdan daha büyük bir avantaj var. İkincisi, tabii ki bir sektörde elde etmiş olduğumuz tecrübeleri diğer sektörlere uyarlama kabiliyeti. Şirket olarak hemen her sektöre uyum sağlayabilecek yapıyı kurabiliyoruz. Bu da bizim için çok büyük bir avantaj oluyor.

YATIRIMLARIMIZI KORUMAYI BAŞARDIK

Zor bir yılı geride bıraktık. Holding olarak 2021 sizin açınızdan nasıl geçti?

Pandemi döneminin getirdiği ve yaklaşık 2 yıldan bu yana devam eden belirsizlik ortamında tüm şirketlerin farklı alanlardaki mevcudiyetlerini korumaları son derece önemli hale gelmişti. Çünkü pandemi başta gelirlerin olmadığı, giderlerin devam ettiği bir ortam yarattı. Daha sonra kademeli olarak bu etki azaldı ancak çok büyük açıklar oluştu. Bunları kapatmak, oluşan yaraları sarmak için mesai harcandı. 2021 böyle bir yıldı. Bu zorlu ortama rağmen geçen yıl biz yatırımlarımızı taahhüt ettiğimiz zaman zarfında hayata geçirirken, kadrolarımızı ve yatırımlarımızı korumayı başardık.

Bu yıl daha çok hangi sektörlere odaklanacaksınız? Enerji mi, turizm mi, inşaat mı? 2022 hedeflerinizi paylaşır mısınız?

Akfen Holding özelinde 2022’nin mevcut yatırımlarımızı tamamlarken, ekonomik ortamı yakından izlediğimiz ve yatırım fırsatları arayacağımız bir yıl olmasını bekliyorum. Burada meydana gelecek hareket beraberinde yeni istihdam ve yatırımları da getirecek.

Öğrenci yurtlarımız ve Bodrum Loft projemiz ile portföyünü güçlendirdiğimiz Akfen Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı şirketimizde ardı ardına attığımız tedbir adımları yatırımcı nezdinde olumlu karşılık buldu. Bu şirketimiz altında yeni bir proje olarak Söğütlüçeşme Tren İstasyonu’nu rehabilite edeceğiz. Hem Kadıköy Belediyesi’nin hem Devlet Demir Yolları’nın, hem de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı kabul ettiği ve onayladığı bir proje ile Avrupa’daki benzerlerinden daha çevreci ve efektif bir alan yaratacağız. Bununla birlikte yine Akfen GYO olarak Bursa’da Penguen Gıda’ya ait fabrikanın taşınmasıyla ortaya çıkacak alanda bölgeye değer katacak bir gayrimenkul projesi geliştireceğiz. 

Öte yandan Mersin Uluslararası Limanı (MİP) yaptığımız yatırımlarla 14 yılda yıllık ortalama yüzde 7,5 büyüme kaydederek son 3 yıldır Türkiye’nin en büyük limanı haline geldi. Gelecek yıl toplam kapasitesini 3,6 milyon TEU’ya çıkaracak ve dünyanın en büyük gemileri olan 400 metre uzunluğundaki iki mega gemiye aynı anda hizmet verebilecek 375 milyon dolarlık genişletme projesine başlayacağız.

ESKİ ALIŞKANLIKLARDAN KOLAY SIYRILACAĞIZ

Pandemi sizin için fırsat mı, zorluk mu oldu?

Pandemi fırsat veya zorluk olmasından ziyade bir nevi game changer diyebiliriz. Kişisel olarak söylüyorum, gitmekte olduğumuz yönü değiştiren bir faktör oldu. Yaşam tarzımızı değiştirdik hakikaten. Tabii bunun geçici mi kalıcı mı olacağını hep birlikte göreceğiz. Son iki yıla bakacak olursanız bambaşka bir yaşam biçimine geçtik. Pandemi mesela Bodrum’da yaşamama sebebiyet verdi. Zamanımın büyük çoğunluğunu Bodrum’da geçirdim. Şirket olarak da henüz full çalışmaya geçmiş sayılmayız. Aslında birçok şirket de bu yolda devam ediyor. Tabii bunlar bize şirketin içinde nasıl çalışılabileceği konusunda yeni deneyimler kazandırdı. Bir ekranın içerisinde toplantı yapma imkânı getirdi. Şu bir gerçek ki eski alışkanlıklardan sıyrılmamız daha kolay olacak. Artık daha esnek, daha rahat ve daha kabul edilebilir birtakım kararları alabileceğiz. Yani geçmişin bizi birtakım kurallarla donattığı çalışma hayatını biraz esnetebileceğiz gibi görünüyor. Bunun da hem çalışan hem işveren için avantaj olduğunu düşünüyorum.

İklim değişikliği, yenilenebilir enerji konuları artık çok daha öncelikli... Siz grup olarak bu konuda neler yapıyorsunuz?

İklim değişikliğinin neden olduğu sorunlara karşı, toplumlarda son yıllarda gelişen bilinç düzeyi, Akfen Holding’in temel felsefe ve iş yapış şekillerinde bulundu. Akfen olarak kurulduğumuz 1976 yılından bu yana faaliyet gösterdiğimiz farklı sektörlerdeki şirketlerimizin tümünde sürdürülebilirlik adı altında “verimlilik” esası yer aldı. Sürdürülebilirlik zamanla, özellikle de küresel ısınmanın somut etkileri de görüldükçe, iklim değişikliği ile birlikte bir bütün olarak karşımıza çıktı. Biz de, sürdürülebilir gelişmeyi destekleyen gönüllü bir girişim olan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni (Global Compact) 2 Temmuz 2002 yılında Türkiye’de imzalayan ilk holding olduk.

2011 yılından itibaren yenilenebilir enerji alanında portföy oluşturmaya başladık. Dünyada iklim değişikliği ile ilgili son yıllarda oluşan hassasiyet, yenilenebilir enerji alanında ne kadar doğru yatırımlar yaptığımızı ortaya koydu. Yenilenebilir enerjinin çok çok önemli olduğunu, fosil yakıtların artık tamamen devrini kapattığı bir döneme bizim geçtiğimizi bir kez daha vurguladı. İklim değişikliği birinci plana geldi insanların hayatında. Bunu daha önceden görüp, Akfen Yenilenebilir Enerji olarak sadece rüzgâr, güneş ve sudan enerji üretimine odaklandık.

Yıllar geçtikçe Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Uluslararası Finans Kurumu (IFC) gibi dev ortaklarla bu yapıyı güçlendirdik. Temiz enerji üretiminde Türkiye’nin önemli bir oyuncusu haline gelerek, kısa zamanda bu alanda 706 MW’lık portföye ulaştık. Enerji şirketimizde gelecek dönemde bir halka arz planlıyoruz.

Halka arzın hemen arkasından tabii elde etmiş olduğumuz sermayeyle birlikte yeni yatırımlar hayata geçirerek büyümeye devam edeceğiz.

Yeni projeler, yatırımlar var mı?

Akfen Holding olarak yatırım fırsatlarını yakından izleyip, yatırım ortamı ve cazipliğe göre kimi zaman elimizdeki portföyü değerlendirmeye, kimi zaman da sıfırdan sayılabilecek yatırımlar yapmaya yönelik kabiliyetimiz var. Turizmde Türkiye’nin taşıdığı fırsatlara paralel olarak hayata geçirdiğimiz, arazisi uzun zamandır elimizde olan ve önceki yıl tamamlayarak hizmete aldığımız Bodrum Loft otelimiz buna önemli bir örnek oldu. Çevreci ve modern bir tatil köyü olarak geliştirdiğimiz Bodrum Loft, sadece iki yıllık süre içerisinde Türkiye’de olduğu kadar yurtdışından da büyük ilgi gördü. Bu yatırımın başarısı nedeniyle turizmde bir adım daha atmaya karar verdik. 

1993 yılında Uludağ birinci bölgede yeri kendimize ait bir alanda Akfen Club ismiyle otel açmıştık. Sonraki yıllarda burası başka bir marka ile hizmet vermeye başladı. Şimdi burasını yenilemeye karar verdik. 40 odalı yeni butik otel için 100 milyon TL yatırımla, oteli önümüzdeki kış sezonuna yetiştirmeyi planlıyoruz. Yeni otel çok özel bir proje ve Uludağ’da olmayan yapıda bir butik otel yapmak istiyoruz. Uludağ’a gitmeyeli çok uzun zaman oldu. Fakat yeni otel yatırımıyla artık kışın daha çok oralarda olacağız. İstanbul’a çok yakın olması ve yeni dönem ihtiyaçlara cevap verecek, konforlu bu tesis için öngördüğümüz 100 milyon TL’lik bütçe artabilir. 

Bir röportajınızda şöyle bir açıklamanız var: “Babam, ‘İki uçta olma mutlaka orta yolu bul, kesinlikle hiçbir şeyin aşırısına kaçma’ derdi.” Onun bu öğüdünü tuttunuz mu? İş yapış felsefeniz nedir?

Babamın bu öğüdünü elbette tuttum. İş ve özel hayatımda özellikle dikkat ediyorum. Tefrit ve ifrat derdi. Tabii özel hayatımla ilgili böyle söylerdi. İş hayatıma hiçbir müdahalesi olmamıştı. Rahmetli babamın bu söylediğine çok dikkat ettim ve bir miktar da başarılı olduğumu düşünüyorum. 

EMEKLİLİĞİMİ ÇOK GECİKTİRMEYECEĞİM

Bugüne kadarki deneyimleriniz size ne öğretti? Hangi zorlukların üstesinden, nasıl geldiniz?

Zorlukların üstesinden gelmek konusunda zamanın en iyi ilaç olduğunu düşünüyorum. Bazı zorlukların üzerinden birkaç gün geçmeden karar almamam gerektiğini öğretti hayat bana. Bazen 24 saat istiareye yatarım. Ani ve fevri konuşmalar yapmamaya çalışıyorum. “Keskin sirke küpüne zarar”, “Öfkeyle kalkan zararla oturur” gibi güzel lafları hatırlamak gerekir. Ben de buna dikkat ediyorum. Hayatın bana öğrettikleri arasında ilk sıraya bunu koyabilirim.  

Çalışmaya devam mı, emeklilik hayatı mı?

Kendimi bildim bileli çalışıyorum. Tabii ki bir emeklilik hayatım olsun istiyorum. Bu konuda planlarım, başka bir hayatım ve her kesimden dostlarım var. Ben zaten o hayatı da yaşamayı çok istiyorum. Çok geciktirmeye de niyetim yok. Günde bir saat tavla oynamak isterim. Şimdi iş yoğunluğundan dolayı yapamıyorum. Gezmeyi çok severim, kafama estiği zaman uçağa atlayıp görmediğim yerlere gitmek isterim. Bunları elbette yapıyorum ama daha sık hatta tamamen hiç işi düşünmeden yapmak isterim. Son yıllarda stresli bir iş hayatından, işin keyifli tarafına geçmiş bulunuyorum. Burada hem çocuklarımın hem de profesyonellerin büyük rolü var. Zaten siz istemeseniz de hayat sizi yavaş yavaş oyunun dışına çıkarıyor. Buna hazırlıklı olmak lazım.

OĞLUMU İHMAL ETTİM, GALATASARAYLI OLDU

Geriye dönüp baktığınızda ‘keşke’ dedikleriniz neler? “Hep çok çalıştım” diyorsunuz, neleri ihmal ettiniz sizce?

Keşke dediklerim var tabii ki. En önemlisi de aileme ayıramadığım zamandır herhalde. İnsan işle-güçle uğraşırken ailesini ıskalıyor, ihmal ediyor. Keşke onları ihmal etmeseymişim dediğim çok zaman var. Mesela oğlumu ihmal etmişim ki Galatasaraylı olmuş. Bundan daha büyük bir ihmal olur mu? (Gülüyor) O da ‘Sen ilgilenseydin Fenerli olurdum’ diyor. Ama o zamanın şartları oydu. Biz günün 24 saati çalıştık.

İş dünyasının yanı sıra birçok dernek, vakıf ve meslek odasında da gönüllü görev yapıyorsunuz.

2000-2002 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü Asbaşkanlığı, 1992-2004 yılları arasında Metal Sanayiciler Sendikası (MESS) Ankara Bölgesi Temsilciler Kurulu Başkanlığı, 1998-2000 yılları arasında Türkiye Genç İş Adamları Derneği (TÜGİAD) Yönetim Kurulu Başkanlığı, 1995-2001 yılları arasında Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Üyeliği, 2008- 2009 yılları arasında Türkiye Sanayici İş Adamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Üyeliği ve Bilgi Toplumu & Yeni Teknolojiler Komisyonu Başkanlığı ve 2011-2018 yılları arasında Deniz Temiz Derneği’nin (TURMEPA) Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini üstlendim.

Ayrıca London School of Economics’te Çağdaş Türkiye Araştırmaları Kürsüsü’nün kurucularından oldum. Bununla birlikte, 1999 yılından bu yana Türkiye’ye iyi yetişmiş insan kaynağı sağlamak amacıyla kurduğumuz Türkiye İnsan Kaynakları, Eğitim ve Sağlık Vakfı’nın (TİKAV) Kurucu Üyesi ile Vakfın Onursal Başkanlığı’nı yürütüyorum. 

22 yaşında şirket kurmuş biri olarak gençlere en önemli tavsiyeniz nedir?

Konsantrasyon… İşlerine çok iyi konsantre olmalarını tavsiye ederim. Ve kendilerinden daha büyük, daha olgun, daha iyi iş sahibi insanlarla iş birliği yapmaları. Yola yalnız çıkmasınlar ama birlikte oldukları insanlar da kendilerinden daha fazla, daha iş bilenler olsun. Eksiklerini tamamlayacak insanları bulup kendilerine mentor olarak alsınlar. Bir işe konsantre olmak, o iş olana ve bitene kadar dünya nimetlerinden uzaklaşmış olmanız demektir. Bu süreç içinde bazen ailenizden, çocuklarınızdan bile vazgeçmeniz gerekebiliyor. Onu da güzelce anlatmak gerekiyor. 

Son olarak spor konuşalım. Futbolu, Fenerbahçe’yi çok sevdiğinizi biliyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Fenerbahçe sevgim malum. Herkesin bir aidiyeti var, bizim de Fenerbahçe gibi bir hastalığımız var. Sadece düşünüyoruz, bir gözlemciyiz. Tabii ki elimizden geleni kararınca yapıyoruz. Bu işin içinde bulunanların da çok zorluklar yaşadığına, iyi niyetle uğraştığına şüphem yok. İnişleri ve çıkışları olan işler. Şu anda üç büyüklerin böyle bir pozisyonda olması tesadüf olmasa gerek. Herkesin oturup bunu düşünmesi gerekiyor. Yıllar önce “Anadolu takımlarının şansı bundan sonra daha fazla olacak” demiştim. Çünkü borçlu kulüpler ve borçsuz küçük kulüpler vardı. “Borçsuz durumdaki kulüplerin esnekliği ve önlerindeki hareket alanı daha geniş olacak” demiştim. Öyle de oluyor ve bundan sonra birkaç yıl böyle gidecek. Bizler geçmiş yılların, borçlanmanın ve geleceğimizi satmanın sıkıntısını yaşıyoruz. Geçmişi olmayan takımların geleceği daha parlak.